çok güzel kendimi rezil edip batırdığım bir sohbet sonrası sıcağı sıcağına yazılmıştır. baştan biline.
kelime oyunlarını, kısacık hikayelerini, kuş lokumlarını, Aleksi Pavloviç'ini ve daha nice nice şeylerini çok sevdiğim bir yazar kendisi. kendimce ''tuzlu çekirdek eşliğinde kapı önü edebiyatı'' diye tanımladığım Afilli Filintalar'da yazıyor tüm bunları. bilmiyorsanız bilin, okuyun. pişman olmayacağınıza yemin içerim. neyse efendim benim takıntılı şekilde çok sevdiğim bir kaç yazar var. ''onlara ulaşsam ufuuuu neler neler konuşurum ki, böyle sabahlara kadar cırcır böceklerine öykünür gibi cızırdarım '' diyordum ki, olmadı. teoride o ''ufuuuu'' dediğin şeyden pratikte ağzının payını alıyorsun maalesef. tutulup kalıyorsun.'' lan yani şimdi ben bişey dedim de niye dedim ki acaba ?'' diye düşünüp duruyorsun. çok gariban bir duygu bu. ve hikmetinden sual sorulmayan Allah'ım o insanları öyle sabırlı yaratıyor ki keşke diyorsun kallavi bir kalay çekseydi de aklım başıma gelseydi. çekmiyor. yani efendim demem o ki böyle çok çok sevdiğiniz yazar, müzisyen, çizer, bozarlar ile aranızdaki perdeyi hiç yırtmaya girişmeyin. sonu çok hüsran. büyüyü bozmanın anlamı yok.
saygılar.
:)
29 Ocak 2013 Salı
28 Ocak 2013 Pazartesi
kimlik yazısı
ben birşeyler yazmaya koyulurken birilerinin bloğumda gezindiğini bilmek gerçekten tuhaf bir duygu. sanki ben düşünürken biri beynimin yımış yımış kıvrımlarında bir oraya bir buraya hoplayıp zıplıyormuş gibi. tarifi imkansız,tarifi en çok bu kadar.
bugün kimlik denilen muğlaklıktan bahsedeceğim. ben annesinin ''bi sussun'' istediği cırcır böceği, babasının soğuk nevalesi, dedesinin politika faresi, kardeşinin ''ya bi git'' diyemediği despotik ablası, ablasının kurtlu kuzusu, yakın arkadaşlarının oğlan çocuğundan bozma kadın konsantresi, uzak arkadaşlarının suratsız bücür diye arkasından söylendiği ( ki haklılardır. kızmışlığım yoktur hiç.), kimine göre ''çok farklı'', diğerine sorsan muzurluklara kabil olsa da huzur ve ben bu listeyi daha sayfalarca uzatabilirim maalesef.
sayısız kimliğimizle oradan oraya dolaşırken bulunduğumuz her kaba göre şekil alıyoruz. bazen bi kapıdan çıkarken düşünüyorum '' az önce o konuşan balta ben miydim? '' diye. kendi iç evrenimde başka biri var kimsenin bilmediği. hani yani '' bir ben vardır bende benden içerü '' hali. herşey olmaya hazırken her rolden sıyrılıp öylece duran bir ben. herşeye uzaklar denilen o yerden bakan, analiz tahlil yapan, durmadan dinlenmeden konuşup yoran bir ben. o yıkanan makyajın altındaki hala var olan, hala haylaz olan, hala umutlu olan küçük bir çocuk gibi büyümeye direnirken dirençsiz düşen ama taşı çatlatır inadıyla da bayrağı gönderden indirmelerine müsaade etmeyen bir ben.
en ''ben delikanlı gibi herkese aynıyım'' diyen bile role şekile bürünüp kendini kandırıyordur. ya da doğru söylüyordur elindeki 46lık raporuysa eğer. gel gelelim istisnalar ve kaideler...
istiyorum ki beş dakikacıkta olsa, tek bir kişi beni görmek istediği halimle değil bütün derilerimden soyunmuş halimle görsün. istiyorum ki bunun bi adı olsun. böyle de sarılıp sevebiliyorsa eğer aşk olsun!
bugün kimlik denilen muğlaklıktan bahsedeceğim. ben annesinin ''bi sussun'' istediği cırcır böceği, babasının soğuk nevalesi, dedesinin politika faresi, kardeşinin ''ya bi git'' diyemediği despotik ablası, ablasının kurtlu kuzusu, yakın arkadaşlarının oğlan çocuğundan bozma kadın konsantresi, uzak arkadaşlarının suratsız bücür diye arkasından söylendiği ( ki haklılardır. kızmışlığım yoktur hiç.), kimine göre ''çok farklı'', diğerine sorsan muzurluklara kabil olsa da huzur ve ben bu listeyi daha sayfalarca uzatabilirim maalesef.
sayısız kimliğimizle oradan oraya dolaşırken bulunduğumuz her kaba göre şekil alıyoruz. bazen bi kapıdan çıkarken düşünüyorum '' az önce o konuşan balta ben miydim? '' diye. kendi iç evrenimde başka biri var kimsenin bilmediği. hani yani '' bir ben vardır bende benden içerü '' hali. herşey olmaya hazırken her rolden sıyrılıp öylece duran bir ben. herşeye uzaklar denilen o yerden bakan, analiz tahlil yapan, durmadan dinlenmeden konuşup yoran bir ben. o yıkanan makyajın altındaki hala var olan, hala haylaz olan, hala umutlu olan küçük bir çocuk gibi büyümeye direnirken dirençsiz düşen ama taşı çatlatır inadıyla da bayrağı gönderden indirmelerine müsaade etmeyen bir ben.
en ''ben delikanlı gibi herkese aynıyım'' diyen bile role şekile bürünüp kendini kandırıyordur. ya da doğru söylüyordur elindeki 46lık raporuysa eğer. gel gelelim istisnalar ve kaideler...
istiyorum ki beş dakikacıkta olsa, tek bir kişi beni görmek istediği halimle değil bütün derilerimden soyunmuş halimle görsün. istiyorum ki bunun bi adı olsun. böyle de sarılıp sevebiliyorsa eğer aşk olsun!
25 Ocak 2013 Cuma
yağmurlu bir hikayenin içine gireceğim birazdan. yaratmadığım küçük dağların zirvesinde ''buralar böölee komple benim'' diyeceğim saatimle caka satarken. bi dağın zirvesinden bi gölün maviliğini izleyeceğim. filmlere, kitaplara, sohbetlere bulayacağım ruhumu.
gelince yazarım şöyle olmuş, böyle olmuş diye. fotoğraflı, şarkılı, türkülü hem.
12 Ocak 2013 Cumartesi
8 Ocak 2013 Salı
3 Ocak 2013 Perşembe
sinir harbi!
dün gece sosyal medya yine ayağa kalktı. sebep mi? sebep '' Fareler ve İnsanlar'' bir de ''Şeker Portakalı'' isimli 100 temel eser listesinde adı geçen bu kitapların müstehcen bulunması. kitaplardan bazı bölümler çıkarılmaya hazırlanıyormuş! inanabiliyor musunuz? müstehcen! yakında evlerimize gelip toplayıp yakarlar da bu kitapları. hatta kireçli kuyulara gömülmeliler(!) öyle değil mi? Kemal Sunal filmlerinin makaslanıp nerdeyse bir tek ensest ilişkilerin gösterilmediği kimin eli kimin cebinde dizilerin yayında kaldığı bir ülke de yaşıyoruz. adalet simgesinin gözündeki bağ artık çözülmeli! bu ülkede Samed Behrengi'nin masal kitapları toplatıldı vaktiyle. Küçük Kara Balık ile Bir Şeftali Bir Şeftali anarşi unsuru muamelesi gördü. ne bekliyordunuz ki diye bağırmak istiyorum!? ve size benden bir hediye!
2 Ocak 2013 Çarşamba
bundan da
“Sus önce bir dinle! Sen bu cılkı çıkmış filmleri, duygu yüklü ağa paşa dizilerini seyrede seyrede, bu boktan şarkıları dinleye dinleye, hatta beş yaşından itibaren annenin saç fırçasını araklayarak onları söylemeye çalışa çalışa, duygularının esiri ya da efendisi olmuşsun azizem. Artık seninle hiçbir yere kedilersiz gidilmez.”
Emrah Serbes/ Afilli Parçalar
Emrah Serbes/ Afilli Parçalar
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)