29 Kasım 2012 Perşembe
24 Kasım 2012 Cumartesi
sesli oku! bende duyucam !
köye gidince iki ihtimalin var. ya itlerinle bitlenene kadar oynarsın ya da balkonun önündeki tahta sedire oturup ahşapla karışmış ruhların kokusuna doyup kitabını okursun. köy evleri güzeldir! :)
her öğretmen iyi değildir! nokta
ilkokuldayım. ya 3 ya da 4 e gidiyorum. bizim buranın hala en popüler okullarından birinde okuyorum. sınıfımda akademisyen çocukları, öğretmen, işletme sahibi, belediye bilmemnesi, mühendis çocukları gırla. babamda arçelik fabrikasında pres operatörü. operatör diyince havalı oluyor tabi ama bildiğin işçi işte. yine de bence fazla yetkili bi işçi. ben tabi babamı herkesten üstün gören mini mini bir kız çocuğuyum. mütemadiyen küt ve kahküllü düz saçlarımla, anne örgüsü yakamla kendime has bi tarzım var. ben ilkokuldayken aşırı derecede pısırıktım. okadar sessiz konuşurdum ki bazen ne dediğimi ben bile duymazdım. bunun sebebini de çok küçükken geçirdiğim rahatsızlığa bağlıyorum. neyse, bizim okulda öğretmenlerin seni sevmesi için 2 ihtimalin vardı. ya zengin bebesi olucaksın yahutta aşırı çalışkan. ikisi birden olursan hocalar etrafında fır dönüyordu. bi öğretmen için utanç verici buluyorum bu durumu. benim aşırı pısırıklığım çalışkan bi öğrenci olmama engeldi. bi de hocaların zengin bebelerine ayırdığı bolca vakti düşünürsek silik geçen bir ilkokul evresi yaşadım. adeta hayatımda fuzuli yer etmiş yıllar olarak görüyorum ilkokulu. okadar yani. bi gün yine bir dersteyiz arka sıramda zengin aileye mensup simay diye bi kız oturuyor, yanındakini hatırlamıyorum bile. simay çalışkan olmamakla beraber zengin aile kontenjanından yararlanan öğrencilerdendi. annesi hergün okula gelir ve hergün rengarenk streçler giyerdi. düşün ki kadının tipi nasılda aklıma yer etmiş. neyse işte bu derste konuşuyordu sanırım, ya da kavga ediyordu hala pek emin değilim. o sırada benim mavi önlüğümün kurdelesi çözülmüş ve ayağa kalkmadan bağlayamıyorum. sıranın içindeyken ellerim arkama gitmiyor. bende bağlamak için ayağa kalktım ve kurdelemi bağlamaya başladım. o sırada ben daha ne olduğunu anlayamadan sınıf öğretmenimiz olan kadın bir hışımla elinde cetvel arap atı gibi depara kalktı ve yanımda bitiverdi. '' napıyosun sen burda?!'' diye bağırdı. '' arkadaşlarını rahatsız etmeye utanmıyor musun?!'' ve ardı ardına daha birsürü cümle. okadar arka arkaya söyledi ki bunları aslında vereceğim cevap umrunda değildi. sadece sesini yükseltmek için bir nevi taktik olarak kullanıyordu. gürültü yapıyormuşum! ben ve gürültü! daha konuşurken sesimi duyuramıyorum ama kadın beni gürültü yapmakla itham ediyor! cevap vermeye çalışıyorum ama müsade etmiyor. yani kısacası simayla yanındaki arkadaşının suçu üstüme kalmıştı. bana avuçlarımı açtırıp tahta cetveliyle şlak diye vurdu! bir de şu gerizekalı elleri büzdürme tekniğini kullanıp bir kez daha vurdu! hayatımda canımın böyle yandığını hatırlamıyorum. hiç dayak yemeden büyümüş bir çocuk için gerçekten ağır bi durum. asıl üzüldüğüm ise gürültü yapanın simay olduğunu adı gibi bilmesi ve deyim yerindeyse ona kızmak yemediği için benden çıkarmasıydı. resmen haksız yere cetvel yemiştim. ellerim öyle kızarmıştı ki arkadaşlarım ıslak peceteler koymuşlardı avuçlarıma. bütün arkadaşlarım suçum olmadığını biliyorlardı. çıkış saatine kadar '' Allah'ım bitsin bu gün'' diyerek ağladım ve sürekli '' ben bişey yapmadım'' diye mırıldandım. eve gidince olayı babamla anneme anlattım. annem bizim ağlamamıza dayanamaz o da ağladı garibim. babamda çok içerledi ama 16. yüzyıl terbiyesiyle '' öğretmenin vurduğu yerde gül biter, yarın git büyüklük yap özür dile'' dedi. hiçte bile gül falan bitmemişti vurduğu yerde, bütün gün acı çekmiştim ben. dahası küçük düşmüştüm sınıftakilere karşı. ilkokulda çocuklar acımasız oluyor maalesef. erkek çocukları özellikle daha acımasız olabiliyorlar. ben ağlarken dalga geçenlerin hepsini aklıma kazıdım ve hala orda duruyorlar. neyse aradan üç gün geçti ve ben babamı üzmemek için öğretmenim olacak kadından özür diledim. o da sarıldı falan hatasını anladı desem değil çünkü biliyordu. pişman oldu desem o da değil baya tribünlere oynamıştı. tüm bu olanların üstüne ilkokul 5.sınıf veda gecesinde aynı kadına sarılıp zır zır ağlamamı hele hiç unutmuyorum.sanırım atmosfere kaptırdım kendimi.
öyle bi hikaye işte. yıllar sonra yazarken gözlerimi hala doldurabilen. şu yaşıma kadar da okulda yediğim ilk ve son dayağımdı. üstüne üstlük haksız yere.
öyle bi hikaye işte. yıllar sonra yazarken gözlerimi hala doldurabilen. şu yaşıma kadar da okulda yediğim ilk ve son dayağımdı. üstüne üstlük haksız yere.
bugün öğretmenler günü diye herkes çiçek açarken bi öğretmen adayı olarak bana böyle bi utancı hatırlatan öğretmenime teşekkür ediyorum. umarım yıllar geçtikçe hatasını anlayıp kendinden utanabilmeyi başarmıştır. tüm bu hikayenin üstüne google'ın giriş sayfasını cetvelle süslemesini de ayrıca manidar buluyorum. saygılar..
benim tüylerimi diken diken, boğazımı düğüm düğüm eden replikler var
yaradan'ın adıyla başlarım. gün bugündür,
ey ahali! uyan! kıyam başladı.
korkmayın zalimin zulmünden.
siz ki, senelerdir bilip de sustunuz.
siz ki, seneler var inandık deyip
ey ahali! uyan! kıyam başladı.
korkmayın zalimin zulmünden.
siz ki, senelerdir bilip de sustunuz.
siz ki, seneler var inandık deyip
aslında inanmadınız.
kalpten bilmediniz,
düşünüp de sorgu sual etmediniz rabb'inizi.
siz ki, senelerdir umumhaneye gidip,
harama uçkur çözüp...
kendi kızınızı töre diye, namus diye
çekip öldürdünüz!
kıyam başladı! uyanın!
siz ki, dışarıdan helal görünen,içerden çürüyen, kirlenen kalbinizi
kantara koyup tartmadınız!
bilip susan da, yapan kadar günahkâr.
gözlere lüzum yok... görmediniz!
dillere lüzum yok...bilip de demediniz!
duymadınız, bakmadınız, görmediniz!
"gelin canlar, bir olalım."
diyeni dinlemediniz.
inandığınızı kendinize yontup,değiştirip bellediniz.
dininizi bile kendinize göre bildiniz,
dillediniz!
sevmeyi günah, haramı helal ettiniz.
sizin olmayanı, erişilemeyeni karalayıp
öldürdünüz! söz ettiniz, laf ettiniz.
o, şah damarınızdan daha yakındı.
siz o'nu yedi gökte bildiniz.
kıyam başladı,
ey ahali! gün bugündür! uyan!
kıyam dedikleri, kıyamet oldu o gece.
kalpten bilmediniz,
düşünüp de sorgu sual etmediniz rabb'inizi.
siz ki, senelerdir umumhaneye gidip,
harama uçkur çözüp...
kendi kızınızı töre diye, namus diye
çekip öldürdünüz!
kıyam başladı! uyanın!
siz ki, dışarıdan helal görünen,içerden çürüyen, kirlenen kalbinizi
kantara koyup tartmadınız!
bilip susan da, yapan kadar günahkâr.
gözlere lüzum yok... görmediniz!
dillere lüzum yok...bilip de demediniz!
duymadınız, bakmadınız, görmediniz!
"gelin canlar, bir olalım."
diyeni dinlemediniz.
inandığınızı kendinize yontup,değiştirip bellediniz.
dininizi bile kendinize göre bildiniz,
dillediniz!
sevmeyi günah, haramı helal ettiniz.
sizin olmayanı, erişilemeyeni karalayıp
öldürdünüz! söz ettiniz, laf ettiniz.
o, şah damarınızdan daha yakındı.
siz o'nu yedi gökte bildiniz.
kıyam başladı,
ey ahali! gün bugündür! uyan!
kıyam dedikleri, kıyamet oldu o gece.
( ULAK )
23 Kasım 2012 Cuma
yarın için aşkla başla!
ilk dinlediğim hali bir konser kaydıydı. öyle bile çok çok güzeldi. Yasemin Mori herkesin sevemeyeceği,ama müptelasını kendinden geçiren tütsüler gibi. mesela kivi.
21 Kasım 2012 Çarşamba
20 Kasım 2012 Salı
“Gitmek istemediğin şehirlerden geliyorum geceleri. Rüyalarında kuruyan nehirlerden geliyorum. Bir kaplumbağanın kalbiyle geliyorum. Bir kaplumbağanın kalbini sökersen o kalp bir saat daha atar. Bir dere elli sene sonra taşar bir telefon yüz yıl çalar. Ne öğrendik bu aşktan: insan bir gün herkesi unutabilir. O zaman hayaletlere inan çünkü onlar hep dokunabilir.”
Emrah Serbes
Emrah Serbes
16 Kasım 2012 Cuma
15 Kasım 2012 Perşembe
daha güzel günlere..
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Bensokakta rastlasam bile tanımayım diye
en güzel günlerimin bu üç mel'un adamını
yer yer tırnaklarımla kazıdım
hatıralarımın camını..
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Biri sensin,
biri o,
biri ötekisi..
Düşmanımdır ikisi..
Sana gelince...
Yazıyorsun..
Okuyorum..
Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,
insanın
bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum..
Ne yazık!..
Ne kadar
beraber geçmiş günlerimiz var;
senin
ve benim
en güzel günlerimiz..
Kalbimin kanıyla götüreceğim
ebediyete
ben o günleri...
...
( Nazım Hikmet- Sen )
üç mel'un adamı var:
Ben
en güzel günlerimin bu üç mel'un adamını
yer yer tırnaklarımla kazıdım
hatıralarımın camını..
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Biri sensin,
biri o,
biri ötekisi..
Düşmanımdır ikisi..
Sana gelince...
Yazıyorsun..
Okuyorum..
Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,
insanın
bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum..
Ne yazık!..
Ne kadar
beraber geçmiş günlerimiz var;
senin
ve benim
en güzel günlerimiz..
Kalbimin kanıyla götüreceğim
ebediyete
ben o günleri...
...
( Nazım Hikmet- Sen )
dilerdim ki zamandan...
zamanla aramdaki ipleri yaktım iyice. artık günler bana dokunmadan geçiyor. bugün günlerden ne? saçımı en son ne zaman taramıştım? kaç gündür pijamalarımlayım? gerçekten bilmiyorum. kendime tuzlu çekirdeklerden bi dünya kurdum, içinde yaşıyorum. biraz kavruk, biraz gevrek.. hiç kıpırdamamakta bir geriye gidiş aslında. zaman akarken sen durup bekliyorsun. beklediğin şeyin ne olduğu konusunda en ufak fikrin yok.
arada balkona çıkıyorum. soğuk yüzüme vurdukça hissediyorum yaşadığımı. '' çok şükür hala hayattasın be un kurabiyesi'' diyorum. alerjim de aldı başını gidiyor. kaşıntı yapmasa hiç umursayacağım yok. çikolata kavanozuyla aramdaki seviyeli ilişki iyi geliyor zihnimin aydınlık isteyen yerlerine. ama şu kaşıntı yok mu işte.
bugün anlatabileceğim elle tutulur pek bi hikayem yok. pijamalarımın pembe puantiyelerinin enfes uyumu dışında. Siyasiyabend'i dinleyiverin bugün. ısrarla '' Can Evimden Vurdun''
o zaman sevgiyle, selametle...
arada balkona çıkıyorum. soğuk yüzüme vurdukça hissediyorum yaşadığımı. '' çok şükür hala hayattasın be un kurabiyesi'' diyorum. alerjim de aldı başını gidiyor. kaşıntı yapmasa hiç umursayacağım yok. çikolata kavanozuyla aramdaki seviyeli ilişki iyi geliyor zihnimin aydınlık isteyen yerlerine. ama şu kaşıntı yok mu işte.
bugün anlatabileceğim elle tutulur pek bi hikayem yok. pijamalarımın pembe puantiyelerinin enfes uyumu dışında. Siyasiyabend'i dinleyiverin bugün. ısrarla '' Can Evimden Vurdun''
o zaman sevgiyle, selametle...
13 Kasım 2012 Salı
Crossing the Bridge: The Sound of Istanbul
milyon tane yorum yapıp sizin bakış açınıza müdahale etmek istemiyorum. izleyin ve köprü olmayı, köprü kurmayı, köprüyü geçmeyi görün. bu aslında kısa bir Türkiye turudur. dev bi paletin içinde renklerimizden ödün vermeden ama birbirimize karışarak yaşıyoruz. aynı denize dökülen nehirler gibiyiz. bak işte '' araf'' dedikleri yer tam da burası. cennet ve cehennem sevabı günahı hesapla kitapla yapanların olsun. biz arafta kalıp renklere boyanalım.
müziği hissetmeniz dileğiyle.
10 Kasım 2012 Cumartesi
09.11.12'de durum bu
hayatın kitaplarla filmler arasında gidip geliyorsa gerçekle hayali karıştırabilirsin ve bu çok eğlenceli de olabilir. hikayeler yaratılabilir. Picasso'nun rüyalarını resmetmesi gibi. sorana hikaye, beğenmeyene '' hikaye değil o hayal, hayal'' de diyebilirsin.
böyle birşey de var
''... hayat , düşünceleri tutan bir hapishanedir. insan, can sıkıcı bir saç demetidir. ben de akılsız bir robotum.'' ( O. Atay)
9 Kasım 2012 Cuma
öyle dedi
''başak gibi olucaksın abisi. rüzgar esince eğileceksin estiği tarafa doğru. dik durursan dağılır tanelerin'' dedi. ah minik, güzelsin azizim. pek güzel.
7 Kasım 2012 Çarşamba
Aman Efendim, Konuş Biraz
Cemal Süreya'nın ''yırtılan ipek sesi''nden bahsettiği kadın Birsen Tezer olmalı diye düşündüm bugün. tam da şiirdeki gibi anlatıyor. cılız bir bencillikle sevinirim bazen, herkesin bilmemesine. bencillik işte. halbuki herkes duymalı bu sakin ''çığlık çığlığa''lığı.
6 Kasım 2012 Salı
iktidar ve muhalefet başkanları tartışmalarına bir yenisini eklediler ve siyasetimiz iyice kapı önü kavgasına dönüştü.özür dileyerek soruyorum size, bu çöl-kutup ayısı hikayesinde zarar gören kim? evet sadece bizler.
tarihe utanç olarak geçecek bu olayı öğrencilerime anlatmak zorunda kaldığım gün hepimiz adına utanacağıma şerefim üzerine yemin ederim. teşekkürler.
5 Kasım 2012 Pazartesi
4 Kasım 2012 Pazar
3 Kasım 2012 Cumartesi
Sadri Alışık filmi seven, gazozu pipetle köpürtmekten zevk alan, söylediği şeyleri atasözleri ile pekiştiren, yere tükürmeyen, yukarı bakıp yürüyen, kaldırım kenarlarında yürümeyi seven, uçurtmalara hayret edilecek şeylermiş gibi bakan, çayı şekersiz ama kahveyi az şekerli içen, çekirdeği kese kağıdından yemeyi seven insandan zarar gelmez. Aklınızda bulunsun :)
2 Kasım 2012 Cuma
1 Kasım 2012 Perşembe
herkes çok aşık. herkes aşkından sere serpe yerlerde. ama kimse sevdiğinin kalp atışlarını merak etmiyor. kimse bin yanlışa bir doğru ekleyip peşinden gitmiyor. seviyor ama, görüyor ama, dokunuyor ama hissetmiyor!
sonra Birsen Tezer çıkıyor saklandığı yerden, '' aşk bu değil'' diyor. '' sen insanı öldürürsün. ''
unutulmasın, hatıra kalsın, kaybolmasın, solmasın
Diyaloğu aynen veriyorum.
-bugün seni çekiştirdik.
-nereye?
-her yere çekiliyorsun, Türkçe gibisin.
-ne güzelim.
-en güzelsin. Kuran çarpsın.
o hep az konuşur, boşlukları doldurmayı sevmez. tadında bırakır, tadı damağında kalır. bi hikaye varsa bir parça ruh gerekiyorsa alıp kahve fincanını kapısına dayanılmalıdır.
-bugün seni çekiştirdik.
-nereye?
-her yere çekiliyorsun, Türkçe gibisin.
-ne güzelim.
-en güzelsin. Kuran çarpsın.
o hep az konuşur, boşlukları doldurmayı sevmez. tadında bırakır, tadı damağında kalır. bi hikaye varsa bir parça ruh gerekiyorsa alıp kahve fincanını kapısına dayanılmalıdır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)