blogumu merak edip ziyaret eden çok sevgili okuyucu kişisi, kim olduğun hakkında en ufak bilgim yok. belki hiç tanışmıyoruz tesadüfen buldun ve okuyorsun, belki çok sevdiğim bir dostumsun, belki gerçekten zerre kadar hoşlanmadığım bi tanıdık, ya da belki vaktiyle çok sevip şimdi pişman olduğum biri.. gerçekten bu konuda bir fikrim yok ve güzel olan da bu zaten. ben çocukluğumdan beri kalem kağıt ile büyüdüm. yazmasam ölürdüm diyorum hep ve bu doğru. sevgilerim, nefretlerim, kayıplarım, ayıplarım.. hepsinin yükünü yazarak hafiflettim. bir büyüme evresi gibi düşün mesela. tırtıldan kelebeğe dönüşürken yırttığım koza kelimelerden örülü..
öncelikle dürüst olmak gerekirse bu okuduğun şeyler ufacık hayatımda bir katre bile değil. yazdıklarım kadar yazamadıklarım, ifşa ettiklerim kadar sakladıklarım da var. okuduğun zaman ne düşünüyorsun bilmiyorum ve bazen gerçekten dışardan bakılınca gördükleri şeyi merak ediyorum. renklere boğduğum hayatımın karanlık yüzünü yazıya döküp, sonra gökkuşağı elbisemi geri giyip hayat dediğimiz dolaşımın kanına karışıyorum. hayatım buaralar sakar bi cambazın ipte yürümesi gibi, yüreğim hep ağzımda. planlar yapıyorum, bozuyorum. sonunu bilmediğin birşeyin ipleri sendeymiş gibi davranmak gerçekten tuhaf. bazen başımı gökyüzüne kaldırıyorum ve hissediyorum, Tanrı bana gülümsüyor. en azından yürütemediğim hayatım bir işe yarıyor diyorum. zayıflıklarım insanlara cesaret verdi hep. daha çok üzdüler, daha çok incittiler, tertemiz gördüğüm şeyleri kirlettiler.. bende intikamımı yazarak aldım demek isterdim. hayır, yapamadım. sineye çekip yürümeye devam ettim.
'' omzunda bu kadar yükle daha kaç vakit yol alabilir ki insan?'' dedim,
'' heybeden bir delik açarsın aktıkça hafifler farkına varmazsın.'' dedi bir arkadaşım. ve gördüm ki haklıymış. heybemden kaç kişi akıp gitti farkına varmadan..
şimdi mi? şimdi bütün rollerimden sıyrıldım ve yine planlar yapıyorum. beklemeyi bilirsen her kapının bir anahtarı vardır. planlar değişti, suretler değişti, sevgiler değişti, nefretler değişti.... ben mi? ben de değiştim şimdilerde..
27 Eylül 2012 Perşembe
19 Eylül 2012 Çarşamba
ne kadar bilirim, ne kadar konuşurum bilmem. lisedeyken ''politikacı olucam'' derdim, babam da bana '' sen o kadar sahtekar olamazsın'' derdi. sonra öğrendim ki politika çok yüzlü demekmiş. şimdi büyüdüm ve babama hak verdim. kızgınım. insanların haksız yere yaptığı provokasyonlara kızgınım. haklı ya da haksız fark etmez! yapılan hakaretlere, küçülmelere kızgınım. klişe olucak ama elinde klavye vatan kurtarmaca oynayanlara kızgınım. ''vatanını seviyorsan..'' la başlayıp kendini vatansever yapıp diğerlerini vatansız sayanlara kızgınım. uzak tepelerde yine birileri ölüyor.. kardeşim, abim, eşim, dostum yaşında.. birleri lanet ediyor, birileri dua. birileri şükür ediyor bugünlerine, birileri küfür ediyor olana bitene. metanetinizi koruyun demiyorum. bunca acının içindeyken korumayın da. ama onca kaybı düşünüp lütfen saygılı olun. başta kendinize, sonra çevrenize. içi bizden katlarca fazla yanan anneler, babalar, kardeşler, eşler, çocuklar var. en çokta onlara saygılı olun. olmak zorundasınız!
17 Eylül 2012 Pazartesi
bugün kendi küçük kaybımın matemini tutuyor olabilirim. eski fotoğrafları çıkartıp bazı yüzleri kazımak istemiş olabilirim. hatırlamak istemediğim şeylerin içinde yaşıyor olabilirim. olmayacak bir düşün peşinde yürüyor olabilirim. oldurmaya kabilken dokuz boğumlu düğümün büyüsüne kapılmış olabilirim. içimde bir çift avuç var, sıcacık. belki onu öldürmeye kıyamıyor olabilirim. ela lekeli düşlerden dönüp kabullenilmiş hayatlar yaşamaya devam ediyor olabilirim. az bir yolum kaldı. şu vadiyi de geçeyim, her şey berrak, her şey sıfır, her şey hiç! babasız çocuklara öykünür yalnızlık, belirsiz bir piç!
15 Eylül 2012 Cumartesi
velhasıl öyle işte
artık kafamı dolduracak bir şeyler bulmalıyım. bana iş ver, kafa karışıklığı ver, uykusuzluk ver. yoksa o yapışık yapışık herhangilerden biri olacağım. kendimi bi halt sanan bu üslup da yeni yapıştı üstüme. hepsi amaçsızlıktan! üst komşunun çişini duyacak kadar yalnızlaşmaktan işte! bana yoğunluk ver. durgun suyumda halkalar istiyorum. bu kadar durgun olmak yakışmıyor yer yer sanatsal mürekkep lekeleriyle bezeli pembe elbiseme. soyunsam elbisemden, derilerimden, ruhlarımdan... insanın bir tane ruhu olur diyenler halt etmişler! bi buçuk metrede bin değişik ruhu barındırıyorum. bilincimi severim!bir kaç tanesi öldü ama. törensiz, karanfilsiz, tabursuz, tekbirsiz. ve yalansız! bazı öyküler noktayı koyduğun yerde başlıyor, biraz başkalaşarak. önüne geçemiyorsun sel suları gibi ilerleyen hikayenin. setler çekiyorsun, yıkılıyor. sonra bir Firavun edasıyla secde ediveriyorsun o çıplak gözle göremediğin çizgiye geldiğinde. öyle.
12 Eylül 2012 Çarşamba
en bahar
çiçekli elbisesinin üzerinde ince bir hırka çekmiş geliyor sonbahar. artık her saat biraz akşamüstü... atlamalı zıplamalı şarkılar mevsimi bitti. ezgiler kırılgan, mağrur ve ceketi omzunda bir delikanlı. ya da saçını sola taramış dik başlı bir kadın. çocuktan bozma biraz da... yüzüme saçlarımdan fazlası düşmeye başladıysa mevsim gelmiştir, mevsim en güzeldir. içimdeki kadın gözlerini pencereye dikmiş uzaklara bakmaya başlamıştır. mevsim herkese son, bana en bahardır! akordu bozuk musiki aletleri açılıverir önümüze birazdan. sanki bi gemi varmış, herkesi almış, karada bir tek ben bir de sonbahar kalmış...
11 Eylül 2012 Salı
uzun zaman oldu toprağı hissetmeyeli çıplak ayaklarımda. kök salmayı bıraktım çoktan, köklerimden ayrılmak, beni besleyen değerlerden uzaklaşmak üzereyim. kendimi keşfedene kadar yol alacağım. ta ki ''bu işte!'' diyene kadar, ya da pes dediğimiz yol ayrımında beyaz bayrağımı sallandırıp yeniden kökleşmeye başlayana kadar.
hayatta inişler kadar çıkışlar da var. ve tabi çakılışlar da... neyle karşılaşacağımı gerçekten kestiremiyorum ama barıştım yazmakla. bu iyi birşey.
hayatta inişler kadar çıkışlar da var. ve tabi çakılışlar da... neyle karşılaşacağımı gerçekten kestiremiyorum ama barıştım yazmakla. bu iyi birşey.
yani sanırım...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)