22 Mayıs 2012 Salı

30 dan geriye doğru...
ama ileriye doğru...
say!

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Tanrı'ya




beni daha çok sev! çünkü ben herkesleyken bile senden başka hiç kimsem olmadı.

19 Mayıs 2012 Cumartesi


Herakleitos haklıydı.
''aynı suda iki kere yıkanılmaz'' dı. su değişir, sen değişirsin, dünya değişir.
değerlerin, duyguların değişir.


17 Mayıs 2012 Perşembe

gülmüyorum aslında
yüzüm öyle benim!
ve komik değilim hiç
mizacıma tüküreyim!

16 Mayıs 2012 Çarşamba

                                                            özlüyorum birini...
                                                            o hiç görmediğim.


nur ol!

15 Mayıs 2012 Salı

gibi ama tam değil

bazen hayat sadece duygulardan ibaretmiş gibi,
bazen sadece rakamlardan...
sonra bazen yalanlardan.
bazen bi bardak sudan ibaretmiş gibi,
ya da sevdiğin yüzlerle içtiğin bi bardak çaydan.
yamasından ışık sızan yalnızlıklardan...
hayat bazen sevsin istediklerimizden ibaretmiş gibi,
bazen ölsün istediklerimizden...
hem de bi karıncayı bile incitemiyorken.
hayat bazen isteyip alamadığımız o nakışlı dantelli elbisenin ta kendisi
bazen başucunda pabuçlarınla uyuyup yarının bayram olduğunu bilmek hayat.
bazense sadece susmak.

hiçbir şey yazısı

yine böyle kasvetli bi bahar günü. kendini kış sanıyormuş meğersem. kimse de dememiş sen baharsın, adabınla çiçek açmalısın diye. yine böyle bi gün işte. hani yani tam bugün. yine atmış kafam, yine bozuk para gibi şıngırdıyorum içerden, yine bi ses bana sesini çıkarmadan küfretmiş meğersem. öyle bi ruh hali düşün pembe duvara siyah mürekkep fırlatmak isteyen. ama burda duvarlar yeşil, duvarlar mabed, yalnızlık belki de Allah'a en büyük ibadet...şimdi bu geçti aklımın ötesinden berisinden. günahkar bakışlar attım karanlığa. yansıması da değişir insanın bakmaya bakmaya aynaya. karanlık beni insanlardan daha çok severken nasıl uyurum yalancı ışıklarda. bi gün içimden dedim ki organlarıma bağırarak, '' hiçbirşey değildiysekte iyi insan olduk biz hep bir aradayken'' iyi roller biçemedilerse de iyiydik içerden.  ışığı yaktım, aynaya döndüm ve sırıtıverdim haybeden. bi tasarım harikası değilsemde kaşım gözüm doğru yerdeydi. adımlarımı yanlış atsam da yüreğim doğru yerdeydi. ve bir gün zifirisi demli çay kıvamında yanında cevizli kurabiye yalnızlığımla gidivericem. hani oldu bittiye getirme gidivermesi gibi. şimdi kızıp küstüğüm ne varsa özleyivericem bi çırpıda. heybemde herkesten üç nokta...

ütopyalar güzeldir




10 Mayıs 2012 Perşembe

cırcır leblebisi, boza ve biraz da vals

hamuru çamuru birbirine girmişse de boş ver. bazen dünyayı kurtarmaktan daha önemlidir cırcır leblebisiyle boza içmek. hemde gecenin 2 buçuğuna vurduğunda saatin ding dongları.hem de saçlarında ahenksiz ucube bi vals eşliğinde. hemde ağzını ayıra ayıra esnerken ve son nefesinmiş gibi klavyeyi takırdatırken. ve de en sevdiklerini daha az, nefretlerini daha çok sahiplenirken. bazıları senin için dünyayı yakar bazıları tek bi sigara yakamaz mesela. araya sokuşturdum ki kafana vurmadan anlayamazsın diye. bunu kabullenip başla, başladığın her neyse. ve uzak dur çamuru hamurundan fazla olandan. bataklığın oluverir, çırpındıkça batarsın. sen en iyisi mi zamana inan, yaşamı sev, gözlerini kıs, ışığı hisset ve uyuyakal!.. sevgiyle.

6 Mayıs 2012 Pazar

belki en büyük absürtlüğüm olucak namesi yaralı bir türkünün içinde ölüvermek. en dayanılmaz acının arkasından manasızca gülüvermek.. yanlışı bol leyla şarkısındaki gibi işte, gel künyemi al dağlardan :)

2 Mayıs 2012 Çarşamba

saçmalamalar

saat 02.03 yani birinin beni düşünme ihtimalini düşünmeme bi dakika geç kalmışım. aptal hayaller kurabilirdim oysa ki. hava sıcak gibi, hani bu yapış yapış olmayan sıcaklardan. pencere hafif aralık, rüzgar dokunsun diye. hani şu filmlerde uçuşan parlak saçlı kız hikayesindeki gibi.  azönce bi adam bağırarak telefonda konuştu.'' heey adamım kes sesini kediler seni dinlemek zorunda değil ''demeyi dilerdim. yani bi amerikan kovboy filminde olsaydım ve kafamdan uçmayacak bi kovboy şapkası, yazlık çizmeler (!) falan. senaryo sıradan ama iyi. yani geceyi ucu ucuna kurtarır. yani lafı ordan alıp noktalama işaretlerine getirmeyi istemezdim ama bazen noktalama işaretlerini sevmiyorum. hızı kesmek için gereksiz yere yüksek yapılmış kasis gibi bazen noktalama işaretleri. bazen de bel kemikleri cümlelerin. bazen yıldızlar bile noktalama işareti sonunu görmediğimiz hayatlar için.  insanlar diyorlar doğar, büyür, yaşar ve ölür diyorlar. saçma! insanlar ölmek üzere doğar ve yaşadığını anlamaya başladıkları zamanda ölürler ve doğumla ölüm arasındaki ayrıntılardır insanı insan yapanlar. benzer cümleleri shakespeare de kurmuş olabilir belki. ya da bir başka akımın efendisi. sonuçta hepimiz beynimizi belli bir oranda kullanıyoruz ve oranlar aşağı yukarı aynı. ve en komiği bence belli oranda kullanılan beyinlere sahip olmamıza rağmen mükemmel eşittir insan tabirini  kullanan gündüz kuşağı kadın programı uzmanları.  ve ordan oraya atlamanın dayanılmaz hafifliğiyle uykuya dalar bu kendini tanrıça sanan insan yavrusu.
sevgiyle...

1 Mayıs 2012 Salı

kırışık yanaklı ülkem

ve tarih 1 mayıs. ve ben güne istinaden olmasa da dinlediğim bir türküden çok etkilenmiş olmalıyım zahir, anlatayım dedim dilimin mecal verdiğince gülümsemeyi seven ama hep bi kaygısı içinde saklı kırışık yanaklı ülkemi... benim ülkem herkesin benim deyipte sahip çıkmaya korktuğu bereketli topraklar üzerine kurulu.  benim ülkem her daim iç edilmeye çalışılırken dışlanmış... benim ülkem ...öyle.
 hani herkes cennet der ya vatanına, ben araf diyorum. hep bi arada kalmışlığın verdiği sancı. hep birilerine, birşeylere ve hatta kendi içine bile yabancı. benim ülkem dinde araf, dilde araf, siyasette araf, hatta şöyle bir bakarsan haritaya coğrafyada bile araftır. onlar bozmamak için Avrasya diyorlar. yok öyle hikaye!
 medeniyetleri beton köprülerle birleştirmeye çalışıp güneşin doğduğu tarafı medeniyetten saymayan adamların aydın geçindiği yerdir benim ülkem. aydınlanmayı florasan ışıklarda arar güneş dururken.
ve benim ülkemde 3 şey için el ele tutuşulur. biri halay,biri savaş, diğeri milli maç.
sevgiyle, saygıyla kal öyleyse.