29 Nisan 2012 Pazar

olmadıysa olmuştur denemesi

bir şeyler yazmalı dedim bugün. bir pazar gününü ertesine düğüm etmeyi beklemeden. güneş fazla uzaklaşmadan, toprağın sıcaklığı bozulmadan daha. bişeyler yazmalı dedim. biraz daha takatimiz olsun doğrulmaya diye. bi hikaye daha uydurmalı yalanını sevdiğim dünyasında. mayıs elde çiçek bekliyorken öyle güzel, öyle naif... ve nisanın eteklerinde bir uçuşma mı dersin ne dersin bilmem ama bildiğin gibi değil bu kez nisan, firari... bi geri dönüş olsaydı yolundan çoktan çıkmış yolumuzdan, severdim yine  karşılıksız. velhasıl güvenmezdim benim diyene! bir başkalaşım hakkım olsaydı eğer üflenmeyi bekleyen ucuz sabun baloncuğu olurdum. tüm dillendirmelere karşı çıkar lâl olurdum.. yahut çiğ damlası olurdum. ne yağdığım bilinirdi ne buharım görünürdü. ben yine güneşe hapsolurdum karanlık uykuları severken

26 Nisan 2012 Perşembe

kahve suyunu koymaya çeyrek var

yazmakta gelmiyorsa içinden öl! ya da bi kahve iç
rüyamda dünyanın döndüğünü gördüm.
gülme.
bu sefer bulutlar geçmiyordu gökyüzünden
bi başka türlüydü. 
kötüydü.
çok kötüydü.
edebinle dön dünya.
ürkütme.
korkutma.

17 Nisan 2012 Salı

bir zamanlar

ben şimdiki zamanın interaktif çocuğu değilim. benim interaktifliğim sonradan gelme/ görme. ben çamurdan pasta yapılan dönemin çocuğuyum. leğende kağıt gemi yüzdüren ,  karda poşetle kayan, tahta parçalarından araba, havludan bebek yapan dönemin çocuğuyum. dizlerimde gerçek yara izleri taşıyorum ve asfaltsız günlerin, çakıllı köylerin çocuğuyum.
ve iyi ki de..

doğru zamanda doğdum.

12 Nisan 2012 Perşembe

böcekler, ruhlar, bedenler ve gökler ( aslında tekler)

iki gecedir rüyamda böcekler görüyorum. parçaladıkça çoğalıyorlar. öldürmeye çalışıyorum. delirmiş gibiyim adete.
anne beynim böceklendi! diyorum.
duymuyor. herkes gibi sağır olmuş, kör olmuş, dilsiz olmuş. belki de en kötüsü hissiz olmuş.
hep en çok ruhumun bedenimden önce ölmesinden korktum ben, ondan bu çocukluk martavalları belki de. gördüm çünkü, hissettim ruhları ölmüş bedenleri. kimbilir hemde kaçının yanından geçtim. kaçına dokunurken irkildim.
 beni büyütmeyin!
 beni ağlatmayın!
 öldürmeyin beni bedenimden önce!
 sevmeyin de! çünkü sevgi birazda hırpalar.
beni gökyüzüyle baş başa bırakın. bulutlar geçsin, yıldızlar kaysın, Tanrı' nın gözyaşları dilediğince aksın... Ruhumu yıkamam lazım. beni yağmura bırakın. büyütmeyin!ağlatmayı! öldürmeyin!

sevmeyin de..

9 Nisan 2012 Pazartesi

öyle..

bugün bahar gibi geçti, bahara yakışır geçti.  ılık bi yağmur düştü kuruyan yüreklerimize. gökkuşağı içti birileri, ben görmedim. ama biliyorum biyerlerden göz kırptı. dokunana kadar koşmayı dilerdim. içmek isterdim tüm renkleri. siyahlarımdan arınmak isterdim bi an için bile olsa.

bugün benden daha şanslıydı birileri, gökkuşağı içti.

ben görmedim.

hissettim
bana kısa cümleler kur.
içinde ışığın olsun.

6 Nisan 2012 Cuma

inançlar üstüne

inanç tuhaf birşeydir. bazen cıstır, el yakar. bazense sahip olduğun tek şeydir ve birazda sahibindir.
 bizi küçükken cıs diye yetiştirdiler. Allah çarpardı! yamulur yampirik olurduk! Allah otoriteydi!
 Kimse Allah seni çok seviyor, böyle yaparsan üzülür demedi.
 biz hep korkutularak büyütüldük. sakız çiğneme, ölülerin etini çiğnersin, tırnak kesme günah, destursuz basma çarpılırsın, yüzünü yıka nursuz gezme, gece gece ıslık çalınmaz, sofrayı topla meleklerin kanadı kırılır...
 ve ben bunları daha da çoğaltabilirim. bu cümlelerin arasında yetiştim. anlamını bilmediğim birsürü duayı ezbere bilirim hala. korku böyle birşeydir işte. anlamını merak bile ettirmez. 
sonra sonra kendim buldum yolumu. doğru veya yanlış, ben seçtim. ha yolu bitirdim diyemem. hala sorup soruşturuyorum. zaten yolu bitiren biri olsaydı belki de kıyamet çoktan kopardı. cıs diye! pat diye! küt diye! 
şimdi herkesin sürekli sorduğu, sorguladığı, ayaklar altında çiğnediği, el üstünde tutarken ötekileştirdiği soruya gelelim.
Tanrı!
benim sorunum inanmak veya inanmamak değil. saygı! yani şu bizim birinci kural! ne kadar da uzakmışız kendimize, bunu gördüm. içten olan insan bunu böyle bağır çağır , küfür kıyamet göstermez!
sorun ateist olmak, müslüman olmak, musevi olmak, budist olmak değil, hala anlamadılar. mühim olan karşındaki gofrete bile tapıyorsa onu kırmamak için gofrete saygı gösterebilmek.  geniş yürekli olmak gerek söz konusu insansa. 
o filozof çok haklıydı ''bizi birleştiren şeyler ayıranlardan çok fazla'' derken. ve yüzlerce yıl geçmesine rağmen kimsenin kafasına dank etmemesini trajik buluyorum. ayıp buluyorum, edep ya hu diyorum! 
keşke bütün yaptıklarımız iyi insan olmak için olsaydı. cennet pazarlığı için değil. keşke karşımızdakine gavur ya da müslüman yerine sadece insan diyebilseydik. keşke hesapsızca sevebilseydik dünyayı. keşke tüm bunlar bu kadar ütopik gözükmeseydi gözüme...


2 Nisan 2012 Pazartesi


Mevlana'dan anladığım şey: nerede olursan ol yüzünde yorgan varken ki kadar yakın değilsin Tanrı'ya!

güzel ölen ne varsa...

güzel adamlar erken ölür. ve biz hala yaşıyorsak ters giden bişeyler mutlaka var demektir.